Cuma, Nisan 26, 2024

Asya Kaplan Sineği’ne Karşı Boğaziçi Üniversitesi’nde Çalışmalar Başladı

Güneydoğu Asya kökenli bir tür olmasına rağmen dünyanın farklı bölgelerinde de bulunabilen Asya kaplan sivrisineği kıyafet üzerinden de ısırabiliyor. Asya Kaplan Sivrisineği sarı humma, zika, Batı Nil virüsü enfeksiyonu gibi çok sayıda hastalığı taşıyabiliyor. Son yıllarda Türkiye’de de görülmeye başlanan bu sivrisineğe karşı  Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Necla Birgül İyison ve ekibi biyopestitit geliştirmek için çalışmalara başladı.

Her bölgede farklı özellikler gösterebilen Asya kaplan sivrisineğinin Türkiye’de görülen türüne karşı uzun vadeli ve çevre dostu bir çözüm üretebilmek bu projenin hedefi.

Bilinen sivrisineklerin aksine hem gündüz hem de gece aktif olabilen ve kıyafet üzerinden bile ısırabilen Asya kaplan sivrisineği Türkiye’de en çok Karadeniz ve Marmara Bölgesi’nde görülüyor.

Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü doktora öğrencisi Gökhan Gün’ün de yer aldığı “Asya Kaplan Sivrisineğine Cry Toksinlerinin İnsektisit Etki Mekanizmalarının Araştırılması” başlıklı proje, Bilimsel Araştırma Fonu tarafından da destekleniyor.

Dr. Öğr. Üyesi Necla Birgül İyison, Asya kaplan sivrisineğinin özellikleri ve projede geliştirmeyi hedefledikleri biyopestisit çalışmasını Boğaziçi Üniversitesi Kurumsal İletişim Ofisi’ne şöyle anlattı.

Güneydoğu Asya kökenli bir tür olan Asya kaplan sivrisineği (Aedes albopictus) doğal yaşam alanında aslında sadece hayvanları ısırıyor. Ancak son yıllarda yayılım alanlarının genişlemesiyle birlikte insanları da. Ayrıca yapay çevrelere de yumurtlayabiliyorlar, bu da onların yayılımını hızlandırıyor. Bildiğimiz sivrisineklerden farklı olarak günün her saatinde kan emebiliyor.

Kıyafet üzerinden bile ısırabiliyor

Bazı insanlarda aşırı alerjik reaksiyonlara ve ısırdığı bölgede aşırı kaşıntı ve ödem gibi şikayetlere neden oluyor. Ülkemizde yaşayan sivrisinek türleri genellikle ısırmadan önce etrafta turlar atar ve kan emeceği uygun bir bölge bulduğunda saldırıya geçer, Asya kaplan sivrisineğinde ise aşırı agresif ve direkt olarak hedefe saldırıyor, kıyafet üzerinden bile ısırabiliyor. Dış görünüşüyle kolayca ayırt edilebilen siyah bir sivrisinek. Gövdeye doğru beyaz bir çizgi inmekte ve bacaklarında da beyaz şeritler bulunuyor. Sarı humma, Deng, Zika, Chikungunya, Batı Nil ensefaliti, Ross River gibi hastalıklarında taşınmasında çok etkili bir vektör olmasıyla ciddi bir sorun.

Marmara Bölgesinde de Görüldü

Avrupa Hastalık Önleme ve Kontrol Merkezi’nin Mayıs 2020 verilerine göre* Asya kaplan sivrisineği artık Doğu Karadeniz’in yerleşik bir türü olarak kabul ediliyor ve Marmara Bölgesi’ne de giriş yaptığı belirtiliyor. Bu yayılımın nedenleri arasında insan popülasyonunun aşırı hareketliği, ticari malların taşınması ve iklim değişikliklerini gösterebiliriz. Karadeniz Bölgesi özellikle durgun su birikintilerinin fazla olmasıyla türe uygun bir yaşam alanı oluşturuyor. Elimizde henüz Türkiye için güncel bir yayılım haritası yok ama Türkiye’nin güney bölgelerinden de şikayetler geldiğini görüyoruz.

Uzun vadeli çözüm için çalışmalar sürüyor

Günümüzde sivrisinekler çoğunlukla kimyasal pestisitlerle kontrol edilmeye çalışılıyor, ancak bu kimyasallar hem çevre kirliliğine yol açıyor hem de insan sağlığına zararlı; çünkü besin zincirine dahil olarak birikebiliyorlar. Çevre dostu olan biyolojik pestisitlerin ise hedef dışı organizmalara etkileri daha az. Böylece hedef türün direnç geliştirmesi zorlaşıyor ve kimyasal pestisitlere göre daha uzun süreli çözüm elde ediliyor.

Türkiye’deki türe özgü toksin geliştirilmesi hedefleniyor

Projenin ilk aşamasında çalıştığımız toksik proteinlerinin ülkemizde görülen Asya kaplan sivrisineği larvaları üzerindeki etkilerini inceleyeceğiz ve ölümcül doz oranlarını belirlemeye çalışacağız. Dünya genelinde yayılım gösteren bu tür farklı bölgelerde biyolojik toksinlere farklı tepkiler gösterebiliyor, bu nedenle bizim öncelikli hedefimiz Türkiye’de görülen türü toksinle etkileştirerek sivrisinek reseptörlerinin DNA dizilerindeki farklılıkları kıyaslayabilmek. Böylece reseptör-toksin etkileşiminde kritik rolde olan amino asitleri belirleyebileceğiz. Projenin ilerleyen aşamalarında ise daha etkin toksin formlarını geliştirmek, bunları farklı çevresel koşullarda uygulamak ve saklama şartları daha kolay formları elde etmek üzere çalışacağız.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Öne çıkan haberler